COVID-19 PANDEMİSİNİN MÜCBİR SEBEP BAKIMINDAN SÖZLEŞMELERE ETKİSİ

Yeni Koronavirüs (“COVID-19”) olarak bilinen solunum yolu bulaşıcı hastalığı kısa zamanda dünya çapında bir salgın haline gelmiştir ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihi itibariyle küresel “pandemi” ilan edilmiştir. Türkiye’de de diğer birçok ülkede olduğu gibi ekonomik yaşamın önemli bir kısmı şimdiden kesintiye uğramıştır. Hukuki ve ekonomik açıdan birçok olumsuz etkisi olacağı kesin olan bu gelişmeler neticesinde halihazırda yürürlükte olan sözleşmelerin durumu bir sorun haline gelmiştir.

Ticari hayatta önemli rol alan şirketler yürürlükte olan sözleşmeleri geçici ya da kalıcı olarak sonlandırma ya da uyarlama imkânı aramaktadır. Bu durum ise pandemi sona erse dahi hukuki uyuşmazlıkların devam edeceğini bizlere göstermektedir. Bu kapsamda işbu incelemenin konusu, pandeminin mücbir sebep bakımından sözleşmelere etkisinin değerlendirilmesidir.

Mücbir Sebep Kavramı

Türk Kanunlarında mücbir sebebin kesin bir tanımı bulunmamaktadır. Bu nedenle mücbir sebep (force majeure) uygulama alanı, Doktrin ve Yargıtay kararları ışığında belirlenmektedir. Bu kapsamda;

(i) sözleşmenin başında öngörülmesi mümkün olmayan,

(ii) sözleşmenin yapılmasından sonra meydana gelen,

(iii) ifa imkansızlığına sebebiyet veren ve

(iv) tarafların iradesi dışında gelişen durumlar (deprem, sel, yangın, salgın hastalık vs.)

 mücbir sebep olarak kabul edilmektedir.

Bu noktada değinilmesi gereken bir başka önemli husus ise; sözleşmelerin mücbir sebep nedeni ile geçici ya da kalıcı olarak sonlandırma ya da değiştirilme imkanının mücbir sebep (force majeure) klozunun bulunması halinde mümkün olacağıdır. Taraflar arasında yürürlükte olan sözleşmede mücbir sebep klozun bulunmaması halinde sonradan meydana gelen ifa imkansızlığı (TBK m.136) ve aşırı ifa güçlüğü (TBK m.138) başlıklı yedek hukuk kuralları uygulanacaktır.

COVID-19 ve Mücbir Sebep

COVID-19’un mücbir sebep kapsamına dahil edilmesi hususunda öncelikle sosyal felaket kavramı incelenmelidir. Sosyal felaket, doktrinde genel olarak; tüm halkı veya halkın büyük bir çoğunluğunu etkileyebilecek nitelikte, savaş, deprem, salgın gibi sosyal varoluşu sarsan bir değişiklik olarak nitelendirilmektedir.

Geçmiş yıllarda gerçekleşen salgın hastalıklar doğrultusunda alınan yargı kararları ve Yargıtay’ın müstekar içtihatı çerçevesinde COVID-19’un sosyal felaket ve buna paralel olarak mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi mümkündür. (Yargıtay HGK 2017/90 E., 2018/1259 K., 27.06.2018 T., Yargıtay 9. Hukuk Dairesi 2016/9116 E., 2019/16141 K.)

COVID-19’un taraflar arasındaki ilişkiye etkisinin belirlenebilmesi açısından yürürlükteki sözleşmenin tüm hükümleri bir arada ele alınmalıdır ve ancak bu şekilde sözleşmeye bağlanan rizikonun tespiti ve taraflar arasındaki risk paylaşımının nasıl yapıldığı anlaşılabilir.

Sözleşmelerde yer alan mücbir sebep klozları açısından en büyük sorun; hüküm düzenlenirken kullanılan net olmayan, muğlak ifadelerdir. İlgili klozda sözleşmenin hangi hallerde sonlanacağı yahut uyarlanacağı liste halinde sayılabilir ve aynı şekilde bu duruma bağlanan sonuçların da sınırlı sayıda (numerus clausus) sayılması mümkündür. Mücbir sebep klozunun bu şekilde düzenlemesi halinde uygulama bakımından daha az tartışma doğacağı aşikardır. Böyle bir durumda; sözleşmenin tarafları mücbir sebep klozu kapsamında kendilerine tanınan hakları kullanarak sözleşmeyi geçici ya da kalıcı olarak sonlandırabilecek ya da değiştirilebileceklerdir.

Buna karşın; ilgili klozda sayılan durumların sınırlı sayıda olmadığı, “bu ve benzeri hallerde” gibi muğlak ifadelerin kullanılması durumunun uygulama bakımından daha çok tartışma doğuracağı da ortadadır. Böyle bir durumda ise; tarafların yeniden müzakere ile sözleşmenin bozulan dengesinin yeniden sağlaması faydalı olacaktır.

Ek olarak belirtmek gerekir ki; birçok sözleşmede mücbir sebepten etkilenen tarafın, sözleşmenin diğer tarafına borcun ifa edilememesine ilişkin bildirim yapılması yükümlülüğü getirilmektedir. Böyle bir halde, sözleşmede belirlenen şekil şartları uyarınca zamanında bildirim yapmayan tarafın, mücbir sebepten etkileniyor da olsa, karşı tarafın uğradığı zararlardan sorumlu tutulabilmesi gündeme gelebilecektir.

Sonuç olarak; mücbir sebep klozunda sözleşmenin hangi hallerde sonlanacağı yahut uyarlanacağı liste halinde sayıldığında taraflar ilgili hüküm çerçevesinde haklarını kullanabilecektir. Ancak; boşluk içermeyen mücbir sebep klozlarının kaleme alınmasının oldukça zor olması ve üzerinde anlaşılan mücbir sebep hallerinin kendi içinde boşluk barındırması nedeniyle sözleşmenin genel ilkelere göre uyarlanması veya sona erdirilmesi gündeme gelmelidir.

Herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına belirtmek isteriz ki; pandeminin yargıda ve uyuşmazlıklarda ne şekilde yer bulacağını öngörmek için henüz erkendir. Bu nedenle; bu aşamada tarafların mümkün olduğunca yeniden müzakere ile bozulan sözleşme dengesini sağlamaya çalışmasının sözleşmenin tarafları için daha faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Av. Gökbige Tanyıldız

Nisan 2020, İstanbul