COVID-19 PANDEMİSİNİN İFA İMKANSIZLIĞI VE AŞIRI İFA GÜÇLÜĞÜ BAKIMINDAN SÖZLEŞMELERE ETKİSİ

            Yeni Koronavirüs (“COVID-19”) olarak bilinen solunum yolu bulaşıcı hastalığı kısa zamanda dünya çapında bir salgın haline gelmiştir ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından 11 Mart 2020 tarihi itibariyle küresel “pandemi” ilan edilmiştir. Türkiye’de de diğer birçok ülkede olduğu gibi ekonomik yaşamın önemli bir kısmı şimdiden kesintiye uğramıştır. Hukuki ve ekonomik açıdan birçok olumsuz etkisi olacağı kesin olan bu gelişmeler neticesinde halihazırda yürürlükte olan sözleşmelerin durumu bir sorun haline gelmiştir.

Ticari hayatta önemli rol alan şirketler yürürlükte olan sözleşmeleri geçici ya da kalıcı olarak sonlandırma ya da uyarlama imkânı aramaktadır. Bu durum ise pandemi sona erse dahi hukuki uyuşmazlıkların devam edeceğini bizlere göstermektedir. Bu kapsamda; aralarında sözleşme ilişkisi bulunan taraflar halihazırda yürürlükte bulunan sözleşmede mücbir sebep (force majeure) klozunun bulunması halinde ilgili hüküm uyarınca haklarını kullanabilecekken böyle bir klozun bulunmaması halinde Türk Borçlar Hukuku’nun yedek hukuk kuralları uygulama alanı bulacaktır.

Bu kapsamda işbu incelemenin konusu, pandeminin ifa imkansızlığı (TBK m.136) ve aşırı ifa güçlüğü (TBK m.138) bakımından sözleşmelere etkisinin incelenmesidir.

İfa İmkansızlığı Kavramı

4 Şubat 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (“TBK”) 136. maddesinde ifa imkansızlığı; “(1) Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer. (2) Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. (3) Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir. İlgili maddenin lafzından da anlaşıldığı üzere hükmün kapsamı; borçlunun sorumlu olmadığı ifa imkansızlığıdır.

COVID-19 ve İfa İmkansızlığı

COVID-19’un geçmiş yıllarda gerçekleşen salgın hastalıklar doğrultusunda alınan yargı kararları ve Yargıtay’ın müstekar içtihatı çerçevesinde kural olarak borçlunun sorumlu olmadığı ifa imkansızlığı olarak nitelendirilebilmesi mümkündür. Ancak; sözleşmenin COVID-19 pandemisinin ve sonuçlarının öngörülebileceği bir zamanda akdedilmesi halinde, taraflardan birinin borcunu ifa edemez duruma düşmesi halinde sözleşmenin diğer tarafı borçlunun sorumlu olduğu ifa imkansızlığını ileri sürme hakkını haiz olabilecektir. İlgili düzenlenmenin bulunduğu TBK m.112 de bu hal; “Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” şeklinde düzenlenmiştir.

Türk Borçlar Hukuku çerçevesinde; sözleşme ile yüklenilen borcun para borcu olması halinde ifa imkansızlığından bahsetmek mümkün olmayacaktır. Ek olarak; ekonomik durumdaki bozulmanın tek başına mücbir sebep hali olduğunu ileri sürmek ise pek mümkün olmayacaktır.

TBK m.136 düzenlenmesinin birinci fıkrasında “Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.” denilmektedir. Hükmün lafzından açıkça anlaşıldığı üzere; burada söz edilen ifa imkansızlığı kalıcı imkansızlıktır ve borcu sona erdirir. Ancak, uzun süreli sözleşmelerde (işyeri/konut kirası, uzun süreli araç kiralama vs.) geçici imkânsızlık halinin daha çok gündeme geleceği muhtemeldir. Böyle bir durumda ifa imkansızlığından mı yoksa borçlu temerrüdünden mi bahsedileceği hususunun incelenmesi gerekmektedir.

İfa imkansızlığı ortaya çıkış nedenlerine göre bazı ayrımlara tabi tutulmaktadır. Bu ayırımlardan birisi de objektif imkânsızlık (daimi imkansızlık)-geçici imkansızlık ayırımıdır. Geçici imkânsızlıkta akdin ifası (icrasının istenmesi) bir hadisenin gerçekleşmesine bağlıdır. Ancak o hadise tahakkuk ederse akdin icrası istenebilir. (YHGK, 2010/15-193 E. 2010/235 K., T. 28.04.2010) Türk Borçlarda Kanunu’nda geçici imkansızlığa ilişkin bir düzenleme bulunmasa da Doktrin ve Yargıtay tarafından ilgili husus tartışılmıştır. Geçici imkansızlık kavramında ortaya çıkan sorun ise geçici imkansızlığın var olması halinde sözleşmenin ne kadar süre ile yürürlükte kalacağı noktasındadır. Yargıtay bu hususa ilişkin olarak müstekar içtihadında; tarafların akde tahammül süresini beklemesi gerektiğini bir başka deyiş ile tarafların sözleşme ile bir süre daha bağlı kalacağını belirtmiştir. Akde tahammül süresi, her bir olay özelinde değerlendirilerek tespit edilmelidir.

Aşırı İfa Güçlüğü Kavramı

TBK’nun 138. maddesinde sözleşmenin uyarlanması hususu düzenlenmektedir. Aşırı ifa güçlüğü başlıklı maddesinde; “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.” denilmektedir.

COVID-19 ve Aşırı İfa Güçlüğü

Aşırı ifa güçlüğü ve sözleşmenin uyarlanması hususlarının tespiti COVID-19 pandemisi bakımından güçtür. Zira TBK m. 136’da bahsedilen bir ifa imkansızlığı ve ifa etmeme iken burada ifayı imkansız kılmayan ancak zorlaştıran bir durum söz konusudur. Bu noktada; her bir olay için COVID-19 pandemisinin tarafların sözleşme ile üstlendiği borçlarına etkisinin ön görülüp ön görülemediğinin araştırılması gerekmektedir. Bu kavramın COVID-19 pandemisi bakımından net olmaması nedeniyle sözleşme taraflarının yeniden müzakere yöntemi ile bozulan sözleşme dengesini sağlamaya çalışmaları her durumda taraflar için faydalı olacaktır.

Sonuç olarak; herhangi bir yanlış anlaşılmaya mahal vermemek adına belirtmek isteriz ki; pandeminin yargıda ve uyuşmazlıklarda ne şekilde yer bulacağını öngörmek için henüz erkendir. Bu nedenle; bu aşamada tarafların mümkün olduğunca yeniden müzakere ile bozulan sözleşme dengesini sağlamaya çalışmasının sözleşmenin tarafları için daha faydalı olacağı kanaatindeyiz.

Av. Gökbige Tanyıldız

Nisan 2020, İstanbul